İklim değişikliği, günümüzün en önemli küresel sorunlarından biri haline gelmişken, ülkeler bu sorunla mücadelede çeşitli adımlar atmaya çalışıyor. Türkiye’de ise İklim Kanunu Teklifi, çevresel sürdürülebilirlik ve iklim krizine karşı mücadelede önemli bir dönüm noktası olmayı vaat ediyor. Teklifin yeniden meclis gündemine gelmesi, uzmanlar ve kamuoyu tarafından büyük bir heyecanla karşılanırken, iklim politikalarının geleceği üzerine tartışmalar da yeniden alevleniyor.
İklim Kanunu Teklifi, ilk olarak belirli hedefler ve stratejiler çerçevesinde iklim değişikliği ile ilgili politika ve eylemleri belirlemek amacıyla oluşturulmuştu. Ancak, çeşitli nedenler dolayısıyla daha önceki görüşmelerde gerekli onayları alamamıştı. Yeniden gündeme gelmesinin arkasındaki nedenlerden biri, COP26 iklim zirvesi gibi uluslararası platformlarda Türkiye'nin iklim taahhütlerini daha net bir şekilde ortaya koyması gerekliliğidir. Ülkeye döviz girdisi sağlayacak sürdürülebilir projelerin desteklenmesi ve yenilenebilir enerji kaynaklarının artırılması, bu teklifin yeniden tartışmalı hale gelmesinin diğer sebeplerinden biridir.
Teklifin içeriği, Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması'na uyum sağlamasına yardımcı olmayı hedefliyor. Öncelikle, karbon salınımını azaltma hedefleri belirlenmiş durumda. 2030 yılı itibarıyla sera gazı emisyonlarının 2030'dan sonra belirli oranlarda azaltılması öngörülüyor. Ayrıca, yenilenebilir enerji yatırımlarının teşvik edilmesi, enerji verimliliğinin artırılması ve fosil yakıtlara bağımlılığın azaltılması gibi oldukça önemli maddeler içeriyor. Teklifin kabul edilmesi halinde, Türkiye’de iklim değişikliği ile mücadelede çok daha sistematik bir yaklaşım benimsenecek ve toplumsal farkındalık artırılacaktır.
İklim Kanunu Teklifi’nin yeniden görüşülmesi, Türkiye’nin iklim politikalarında köklü değişiklikler yapılacağı anlamına geliyor. Düşük karbonlu büyüme modeline geçmeyi hedefleyen bu teklif, aynı zamanda sanayi ve tarım sektörlerinde de önemli dönüşümler gerektirecek. Uzmanlara göre, iklim yasası, yatırımları yönlendirme, finansman sağlama ve bu sayede iklim dostu teknolojilerin gelişmesini hızlandırma konusunda kilit bir rol oynayacaktır. Böylece, iklim değişikliği ile mücadele sadece çevresel bir olgu değil, aynı zamanda ekonomik büyümenin ve toplumsal refahın da bir aracı haline gelecektir.
Sonuç olarak, İklim Kanunu Teklifi’nin yeniden görüşülmesi, Türkiye’nin karbon ayak izini azaltma yolunda önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Sivil toplum kuruluşlarından akademik çevrelere kadar geniş bir yelpazede destek gören bu teklif, halkın da aktif katılımıyla şekillenerek, bu mücadelenin sadece hükümetin sorumluluğu olmadığını gösteriyor. İklim kriziyle mücadelenin bir parçası olarak, toplumsal bilinçlenme ve katkı sağlama çağrıları giderek artıyor. İklim Kanunu Teklifi’nin ilk görüşmeleri sonuçlandığında, Türkiye’nin iklim politikalarının ne yönde evrileceği merakla beklenmektedir.